Defne-Susmanın Suçu

 Bir cinayet neyle işlenir? Ellerinin kan, silahının yerde olması mıdır bizi haksız çıkaran? Bir eylem mi olması gereklidir yargılanmamız için? Ya bir suskunluk bir yaşamı saklarsa iki dudağının arasında. Kurşun sesi değil ağaçların yaprak sesi, rüzgarın fısıltısı da bazen bizi korkutmaz mı? Hele ki ikisinin de sonu karanlıksa, o kurşun sesi ecelin haberini verirken sessizlik beklemediğin anda seni vurur. O silahı eline alırken de bir tercih yaptıysan susarken de aslında en büyük tercihi ve hatta en büyük acizliği yapmışsındır belki de. Susmakta bazen yüksek sesle çığlık atmak kadar gürültülü bir eylemdir. Burada ise bir cinayet silahı olarak karşımıza çıkmıştır

   Peki gerçekten bir cinayet mi? Kime göre neye göre? Ahmet burada bir eyleme geçmiş midir yasalara göre? Ne itme var, ne de bir saldırı. Ama Mehmet her uçuruma doğru hareketinde aslında Ahmet’in eylemsizliği bunu cinayet değil vicdanının en büyük lekesi haline getirir. Yasalar önünde eylemsiz yani suçsuz olarak görülen Ahmet, aslında en büyük eylemi susarak yapmıştır. Çünkü bazen suç, görünmeyen ellerle işlenir. İnsan yalnızca yaptıklarından değil, yapmadıklarından da sorumludur. Çünkü her susmak bir onaydır. Her görmezden gelmek, bir reddedilmeyen kötülük. Ahmet’in anlık bir kararının değil, içinde uzun süredir biriken bir karanlığın sonucudur bu. O, Mehmet’in her adımında belki her şeyi değiştirebilirdi, kim bilir belki de içinde kısa bir kıvılcım bile çıkmış olabilir ‘Dur’ diye bağırmak için. Ancak o an vicdanının bu sesi karanlığında boğuklaşır ve Ahmet bu sesi susturur. Bu seçimin ardında hem nefret, hem korkaklık, hem de insan doğasında bulunan o tuhaf çelişki vardır; kötülüğe doğrudan bulaşmadan, onun gerçekleşmesini izleme isteği. Bu şekilde hem beynini hem de vicdanını kandırır çünkü.

    İnsan doğası, bazen kötülüğün içinde değil, etrafında gezinir. Çünkü aktif bir suç işlemek cesaret ister, pasif kalmaksa çoğu zaman daha kolaydır. Ahmet de kolay olanı seçmiştir, sustuğu sürece elleri temiz kalacaktır. Bu şekilde kendi vicdanını ben suçlu değilim, orda ben olmasaydım da düşecekti, ben onun düşmesi için ekstra bir şey yapmadım gibi sözlerle rahat ettirmeye çalışır. İşte başta söylediğim acizlik budur. Kendi beynini, vicdanını manipüle etmeye çalışmak asla uzun vadeli bir çözüm değildir. Çünkü gerçeği sen bilirsin. Kolay yolu seçerek kendini kandırmak acizliktir. Ahmet de kolay olanı seçmiştir: sustuğu sürece elleri temiz kalacaktır, ama yüreği, vicdan duyguları yavaş yavaş kirlenir. Mehmet’in her bir adımı Ahmet’in sustukça onda sonsuza kadar bırakacağı izidir. Gönül isterdi ki Ahmet sıfır bir izle, lekeyle bu işten çıksın. Ancak kör olan Mehmet’ken, vicdanının, ahlaki değerlerinin körü olan Ahmet’tir. Bu olay bir körün basitçe uçurumdan yuvarlanması değildir. Arka planda aslında bir ölüden daha fazlası olan, Ahmet’in insanlığı, vicdanı da ölmüştür. Çünkü bazen bir insanın ölümüyle bir başkasının da insanlığı birlikte bitebilir.

   Peki Ahmet’in cezası ne olacak? Kimi zaman suç dediğimiz şey, yalnızca kanunların çizdiği sınırların ötesindedir. Devlet, Ahmet’i suçlu saymaz belki, ama vicdan, insanın içinde en keskin ve ağır mahkemedir. O mahkemenin yargıcı biziz, tanığı biziz, sanığı da yine biziz. Ahmet’in yaptığı bir cinayet midir? Belki hukuken değil. Ama ahlaken, sessizliğin de bir kurşun kadar öldürücü olabileceğini biliriz. Ve vicdan mahkemesinde verilecek en hafif ceza, bir idam mahkumluğundan bile ağır gelir insana çünkü vicdanının susmasının, kafandaki seslerin kesilmesinin tek yolu aynı olayı yaşaman, hata yaptığın kişinin senle ödeşmesidir. Peki ya hata yaptığımız kişi ölüyse? İşte bundan ömür boyu kurtulamazsın çünkü ne o gelir ne sesler gider. Ahmet kendini kandırsa da bu seslerin fısıltısı hep ensesinde olacaktır. Ta ki Mehmet gibi bu Dünya’dan göç edene kadar.

     Bir gün hepimiz birinin Ahmet’i, bir başkasının Mehmet’i olabiliriz. Belki biz de birini düşerken gördük ve benim sorumluluğum değil dedik. Belki bir haksızlığı sessizce izledik, çünkü konuşmak cesaret ister. Bu olayları küçük, büyük illaki her gün yaşıyoruz. Olay birinin uçurumdan yürümesini durdurmak kadar büyük bir olay değildir aslında. Elimizde küçücükte olsa müdahale etme dur deme yetisi varsa onu kullanmalıyız, çoğu zaman bana ne deyip geçsek bile. Her bana ne, bizim vicdanımızı karanlığa sürükler, leke bırakır. İşte bu yüzden Ahmet’in hikayesi bütün bir toplumun aynası dır. İnsanlığımızı bir anda bırakmak ve küçük küçük eksiltmek zaman farkı dışında hiç bir fark taşımaz. Sessiz kalmak işimize daha çok gelebilir, evet. Sessizlik bizi korur sanırız, ama aslında yavaşça öldürür. Çünkü görüp de sessiz kalmak, kendini suça ortak etmektir. Sonuçta insanı suçlu yapan şey, attığı kurşun değildir duyduğu çığlığa kulaklarını tıkadığı andır.


        Defne Duru Başdemir-1430

Yorumlar

  1. Eline sağlık çok güzel olmuş👏🏿

    YanıtlaSil
  2. Metnin acayip sürükleyici olmuş ne kadar uzun olsa da asla sıkmadı. Emeğine sağlıık.

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel bir yazı olmuş çok beğendim durumu çok güzel açıklamış 👏

    YanıtlaSil
  4. Eline sağlık çok güzel yazmışsın.

    YanıtlaSil
  5. Gayet güzel olmuş tebrikler Ellerine sağlık canım arkadaşım💕

    YanıtlaSil
  6. bayıldıım daha açıklayıcı anlatılamazdı tebrik ederim

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zeynep-Kötülük Problemi

Murat- SESSİZ CİNAYET

Sude-Krizler Arası Sıkışmak