Tuğra-Uçurumun Derin Sessizliği

 Bazı hikayeler vardır, anlatmak istemezsin; çünkü içinde karanlık bir ağırlık taşırlar, boğar, sıkıştırırlar. O hikayeler insanın ruhunda iz bırakır, geceleri uykularını kaçırır. Ahmet, kör olduğunu bilen Mehmet’in uçurumun kıyısında yürüdüğünü görür. Hiçbir şey yapmaz. Hoşlanmaz Mehmet’ten. Göz yumduğu o an, sadece Mehmet’in düşmesine izin vermek değildir aslında. Ahmet, içinde büyüyen bir karanlıkla yüzleşir. Bu karanlık, sadece bir anlık bir kararın değil, yılların birikimi, içine saklanmış öfkenin, kırgınlığın ve soğukluğun yansımasıdır. Peki, bu bir cinayet midir? Bu soru, Ahmet’in zihninde yankılanır, ama cevap kolay değildir. Ahmet’in gözünde Mehmet, artık sadece bir düşman, bir sevimsizdir ve düşmanının acı çekmesini izlemek, insanlık dışı bir tatminle karışır. Bu tatmin, insanoğlunun en karanlık dürtülerinden biridir. İnsan doğasının en karanlık yanlarından biri, bazen başkasının acısında kendi gücünü hissetmektir. Onu durduracak ses, onu engelleyecek güç yoktur Ahmet’te artık. Sadece kendi karanlığını besleyen soğuk bir seyirci o. Bu seyirci, içinde büyüyen nefretle donmuş, duyarsızlaşmış ve yıkıcıdır. Ahmet, aslında kendi içindeki boşluğu Mehmet’in düşüşünde arar, ama bulduğu sadece daha derin bir boşluktur. Soru aslında boşlukta asılı kalır. Çünkü Ahmet’in elleri kirli değildir, elleri cezasız kalabilir. Ama ruhu? Ruhunun derinliklerinde karanlık bir iz bırakır bu sessizliği. Bu iz, zamanla büyür, taşar, hayatının her köşesine sızar. Mehmet’in düşüşüne göz yummak, bir eylem kadar ağır, hatta daha da zalimdir. Çünkü cinayet, bazen bir bıçak darbesinden değil, sessiz bir nefretin içinde büyüyen ihmalden doğar. Bu ihmal, belki de en soğuk ve en bilinmez olanıdır; çünkü dışarıdan görünmez, sadece kişinin içinde yanar ve yıkıcıdır. Bir uçurumun kenarında yürüyen Mehmet, Ahmet’in vicdanında bir yankı bırakır. O yankı, pişmanlıkla mı doludur, yoksa yıllar geçtikçe büyüyen bir çürümeyle mi? Bu yankı, her gece Ahmet’in kafasında tekrarlayan bir fısıltı gibidir. Belki de Ahmet kendi karanlığını öldürmeye başlar; kendi ruhunu uçurumdan aşağı bırakır, sessizce, hiç fark edilmeden. Kendi içine açılan bu uçurum, belki de Mehmet’in düştüğü uçurumdan daha derindir ve Ahmet, bu sessizlikte kaybolur. Burası en karanlık nokta. Cinayet sadece bir kişiyi öldürmek değildir. Bazen yaşama hakkını savunmamak, yardım eli uzatmamak, göz yummak, en soğuk ve en derin cinayettir. Bu cinayet, görünmezdir, kanıtları yoktur ama yıkımı büyüktür. Ahmet, sadece Mehmet’i değil, kendi insanlığını da öldürür o an. Belki de en korkunç cinayet budur. Çünkü insanlığın öldüğü yerde kalan sadece boşluk ve karanlıktır. Sonra geriye sessizlik kalır. Uçurumun derin sessizliği ve Ahmet’in içinde büyüyen bir karanlık. Mehmet düşer ve birileri sorar: “Bu cinayet miydi?”. Belki cevap her zaman susturulmuş vicdanlarda saklıdır. Belki de asıl soru, Ahmet’in kendi kendisiyle yüzleşmeye cesaret edip edemeyeceğindedir. Çünkü gerçek karanlık sadece düşmek değil, sonra ayağa kalkamamak ve o sessizlikte kaybolmaktır.


                              Tuğra Berk 1461

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zeynep-Kötülük Problemi

Murat- SESSİZ CİNAYET

Sude-Krizler Arası Sıkışmak